Türkiye’nin, İsrail’in Filistin topraklarına yönelik saldırıları üzerine, “uluslararası koruma gücü” mekanizması kurulmasına yönelik önerisi, önemli gündem maddesi haline geldi.
Uluslararası ilişkiler alanında henüz hukuki bir terime dönüşmeyen “uluslararası koruma sorumluluğu” fikri, 1990’lı yıllarda uluslararası toplumun Ruanda ve Yugoslavya’da toplu mezalimleri engelleme konusunda başarısız olmasının ardından önem kazanmaya başladı.
Irak, Somali, Bosna-Hersek ve Kosova gibi örneklerde de benzer durumun yaşanması, koruma kavramına ilişkin tartışmaları yoğunlaştırdı.
Uluslararası koruma sorumluluğu kavramı
Kanada’nın öncülüğünde Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu üyeleri tarafından 2001 yılında “Responsibility 2 Protect” başlığıyla hazırlanan bir çalışmayla, uluslararası koruma sorumluluğu kavramı daha fazla şekillenmeye başladı.
Devletler ile uluslararası toplumun “koruma sorumluluğu” bulunduğu düşüncesini ortaya koyan çalışma, 2005 yılında BM tarafından düzenlenen “Dünya Zirvesi”nde kabul edildi.
Bu kavrama göre, egemen bir devlet halkını soykırım, savaş suçları, etnik temizlik ve insanlığı karşı suçlardan korumakla yükümlü tutuluyor. Devletin söz konusu durumlar karşısında halkın mağduriyetini giderememesi halinde, uluslararası toplumun koruma sorumluluğu ortaya çıkıyor.
Yetkiyi BM Güvenlik Konseyi’nden alan uluslararası topluma, koruma sağlamak için ilgili örgütlerle durum bazında değerlendirme yaparak müdahale imkanı öngörülüyor.
Uluslararası koruma sorumluluğu kavramının yaklaşık 80 BM Güvenlik Konseyi, 50 İnsan Hakları Konseyi ve 12 BM Genel Kurulu kararında yer aldığı görülüyor.
Filistin halkına uluslararası koruma
Filistin hükümeti de farklı vesilelerle BM’ye yazdığı mektuplarla uluslararası koruma talep etti.
Mektuplarda, işgalci güç olarak İsrail’in uluslararası insancıl hukuk uyarınca işgal altında tuttuğu topraklardaki halkı koruma zorunluluğu bulunduğu hatırlatılırken, uluslararası topluma, Doğu Kudüs dahil işgal altındaki Filistin topraklarında yaşayan sivilleri koruma çağrısı yapıldı.
Uluslararası koruma sorumluluğu kavramının, henüz bir uluslararası hukuk kavramı haline gelmemiş olsa da, Filistin meselesinde uygulanabileceği düşünülüyor.
İsrail’in 54 yıldır gayrimeşru bir şekilde işgal altında tuttuğu Filistin topraklarında, korumanın aksine saldırılarını sürdürerek çok sayıda sivilin hayatına mal olmasının uluslararası toplum nezdinde sorumluluk doğurduğu görüşü geniş kabul görüyor.
2018 BM Genel Kurulu kararı
Filistinli sivillere uluslararası koruma sağlanmasına ilişkin tartışmalar 2018 yılında da yoğunlaştı.
İsrail’in 2018 Mayıs’ında yine Gazze’ye yönelik orantısız saldırıları sonucu çok sayıda sivilin hayatını kaybetmesiyle birlikte Türkiye harekete geçti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan İİT Zirvesi’ni İstanbul’da olağanüstü topladı ve BM’ye Filistinli sivilleri korumak için bir uluslararası barış gücü göndermesi çağrısında bulundu. Daha sonra söz konusu çağrı, İİT Zirvesi bildirisinde de yer aldı.
Türkiye’nin 2018 Haziran ayında yoğun girişimlerinin ardından, BM Genel Kurulu, Cezayir’in de desteğiyle Filistin tasarısını görüşmek üzere özel oturumda toplandı.
Oturumda, daha önce ABD tarafından BM Güvenlik Konseyi’nde veto edilen Filistin halkı için koruma talep eden tasarı tekrar görüşüldü ve büyük bir çoğunlukla kabul edildi.
Filistin halkına korunma sağlanmasına ilişkin karar uyarınca BM Genel Sekreteri’nden Filistinli sivillerin nasıl korunabileceğine dair uygulanabilir öneriler geliştirmesi ve sunması talep edildi.
Türkiye, koruma sorumluluğu yeniden gündeme getirdi
İsrail’in iki haftadır Filistin topraklarına yönelik saldırılarının yoğunlaşmasının ardından, Filistinli sivillere yönelik uluslararası koruma talebi Türkiye tarafından tekrar gündeme taşındı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le Filistin’deki gelişmelere ilişkin yaptığı telefon görüşmesinde, Türkiye’nin İsrail’e yönelik tepkisini en sert şekilde ortaya koyduğunu, uluslararası toplumun da İsrail’e güçlü ve caydırıcı bir ders vermesi gerektiğini belirtti.
Bu çerçevede her seviyede girişimlerini sürdürdüklerini aktaran Erdoğan, Filistinli sivillerin korunması için bölgeye uluslararası koruma gücü gönderilmesi fikri üzerinde de çalışılması gerektiğini vurguladı.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da 57 üyeli İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) nezdinde girişimlerde bulundu. Uluslararası hukuk çerçevesinde Filistinlilerin haklarının korunmasının öneminin altını çizen Çavuşoğlu, BM’deki İİT grubuna harekete geçme çağrısında bulundu.
İİT İcra Komitesinin 16 Mayıs’ta Dışişleri Bakanları düzeyinde gerçekleştirilen Olağanüstü Toplantısı’nda ise “Sadece bildiriler ve açıklamalar yapamayız. Daha fazlasını yapmalıyız. Uluslararası toplum, Filistinli sivilleri korumakla yükümlü ve bu bağlamda İİT’nin de sorumluluğu büyük. BM Genel Kurulunun 2018 kararı uyarınca Filistinli sivilleri korumak için bir uluslararası koruma mekanizmasının kurulması yönünde çaba sarf etmeliyiz.” ifadelerini kullandı.
Toplantının sonuç bildirgesinde ise BM Güvenlik Konseyi’nin İsrail’in saldırganlığını durdurma sorumluluğunu üstlenmemesi halinde, Filistin halkına koruma sağlanması için BM Genel Kurulu’na başvurulacağı kaydedilirken, Filistin halkına bir “uluslararası koruma gücü” konuşlandırılması suretiyle koruma sağlanmasının gerekliliği vurgulandı.
Türkiye’nin yanı sıra Endonezya ve Pakistan da Filistinli sivillere koruma sağlanması için çaba sarf eden ülkeler arasında yer alıyor.
BM Genel Kurulu toplanacak
BM 75. Genel Kurul Başkanı Volkan Bozkır, BM Genel Kurulunu 20 Mayıs’ta toplayacağını duyurdu.
İİT dönem başkanlığını yürüten Nijer ve Arap Grubu başkanlığını yürüten Cezayir de Genel Kurul Başkanı Bozkır’a mektup göndererek toplantı talebinde bulundu.
BM Genel Kurulunun, perşembe günü yerel saatle 10.00’da İsrail ile Filistin arasında yükselen tansiyonu ve İsrail’in Gazze’ye yönelik hava saldırılarını ele alması bekleniyor.
Genel Kurul görüşmelerine, 2018’de olduğu gibi yine Filistin halkına korunma sağlanması yönünde bir iradenin yansıyacağı öngörülüyor.