Cumhurbaşkanlığı Bütçesi ve Kıbrıs Politikası tartışılıyor

0
61
Cumhuriyet Meclisi Genel Kurulu

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Tufan Erhürman, cumhurbaşkanlığı makamının ülkenin içinde bulunduğu koşullarda en değerli makamı olduğunu belirtti.

İçerde yaşanan istikrarsız sürelerde tek istikrarlı makamın Cumhurbaşkanlığı olduğunu kaydeden Erhürman, dışarda ise uluslararası toplum tarafından muhatap olunan tek makamın cumhurbaşkanlığı olduğunu, bu nedenle saygınlığının tartışma konusu haline getirilmemesi gerektiğini vurguladı.

Seçim döneminde yaşananlara değinen Erhürman yaşananların tarih boyunca unutulmayacağını belirterek, 1990 yılında seçimlerin incelenmesi için komite kurulduğunu hatırlatarak konuyla ilgili ayrıntılı bilgi verdi ve hazırlanan raporda oybirliğiyle bazı müdahaleler yapıldığının söylendiğini anlattı.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde müdahale olarak kabul edilebilecek etkinlik ve olaylara örnek vererek müdahalenin çok net olduğunu ileri süren  Erhürman, 1990 yılında oluşturulan komiteye bile gerek olmadığını savundu.
Erhürman, cumhurbaşkanlığı görevine başlarken Tatar’ın vekalet bırakmadan cumhurbaşkanlığına gittiğini, ülkeyi başbakansız ve hükümetsiz bırakmayı seçtiğini iddia etti.

Ocak ayının sonuna doğru bütçe görüşmesi yapıyor olmalarının da bu tercihlerin bir sonucu olduğunu savunan Erhürman, Cumhurbaşkanlığını tartışılması gereken konuma getirenlerin de aynı kişiler olduğunu ileri sürdü.
Kendilerinin ısrarlı talepleriyle Cumhurbaşkanı Tatar’ın meclisi çalışmalarıyla ilgili bilgilendirme kararı aldığını belirten Erhürman, “attığı ilk imzalarla davalık olan ilk cumhurbaşkanımız olduğunu” da savundu.

CTP olarak yıllardır Girne ne kadar bizimse Baf da o kadar bizimdir dediklerini, ne kadar zenginlik varsa hepsinde eşit hakka sahip olduklarına inandıklarını belirten Erhürman, yapılan açıklamalarda “paylaşmazlarsa KKTC’nin yetkisindeki haklarını kullanırız” söylemi olduğunu, bunun  bir pazarlık ortamı yarattığını söyledi.

Erhürman, iki devletten ne kastedildiğini kimsenin anlamadığını Cumhurbaşkanlığının sloganlarla konuşup sorulara cevap verilemeyecek bir yer olduğunu ileri sürdü. Şu anda ortak bir müzakere zemini olmadığına kendisinin de inandığını ifade eden erhürman, üzerinde ortaklaşılan bir görüş olmadığına göre müzakere zemininin de oluşturulamayacağını söyledi.

Erhürman, BM parametreleri denilen şeyin, 21 yıl önce Güvenlik Korseyi kararında yer aldığını ve bu noktaya gelinme sürecini anlatarak, “tek egemenlik tek kimlik” tezinin de Türk tarafının tezi olduğunu belirtti.
Erhürman, Güvenlik Konseyi kararlarını nasıl değiştireceklerini sordukları zaman cevap alamadıklarını belirterek, halka sanki değiştirmek çok kolaymış tavrı takınarak demeçler verildiğini savunarak bunu eleştirdi.
Uluslararası Adalet Divanı’nın Kosova konusundaki tavsiye kararının yanlış değerlendirildiğini ve bu kararın “tanınamaz” diye bir Güvenlik Konseyi kararı olmaması nedeniyle alınabildiğini anlatan Erhürman, “Kıbrıs için alınmış bir ‘tanınmasın’ kararı olduğunu” söyledi.

Erhürman UBP Milletvekili Hasipoğlu’na hitaben, “Söylediklerimi anlayamamanızdan dolayı Cumhurbaşkanlığına danışmanlık yapmanıza üzülüyorum“ ifadesini de kullandı.
Crans Montana sonrasından yaşananları özetleyen Erhürman, Anastasiyadis’in de 5+1’i ‘Crans Montana’yı dağıtan ben değildim’ demek için kabul ettiğini söyledi.

Erhürman, Oğuzhan Hasiboğlu’nun bir tv programında “Rum tarafını da memnun edecek adımlar atacağız” dediğini, bunu kesinlikle kabul etmeyeceklerini, Kıbrıs Türk halkının Denktaş’tan beri kazıya kazıya bu noktalara geldiğini ve bu hakların heba edilmesine izin vermeyeceklerini kaydetti.
Uzun zamandır anlatılanların Konfederasyonun tanımı olduğunu ancak sorulduğunda cevap alamadıklarını yineleyen Erhürman, 5+1’de yanlış bir adım atılırsa zamanın 10 yıllarca geriye gideceği konusunda uyarıda bulunmak istediğini belirtti.

Erhürman bu nedenlerle Cumhurbaşkanlığı bütçesine ret oyu vereceklerini de söyledi.

CTP Milletvekili Özdil Nami de söz alarak, Cumhurbaşkanlığının uluslararası kabul gören bir makam olduğunu, bunun da toplum lideri olarak görülmesinden kaynaklandığını, eğer iki devletli politikamız olacaksa Cumhurbaşkanlığı diye bir makam olmayacağını o nedenle de bu bütçeyi görüşmenin anlamsız olacağını belirtti.

Nami, Avrupa’ya gönderilen milletvekillerinin de Kıbrıs Türk toplumu temsilcisi olarak kabul gördüğünü aksi durumda bu milletvekillerinin de AKPA vs katılamayacağını söyledi.
“‘Devlete sahip çıkın’ söylemlerinin halka oynanan bir tiyatro olduğunu, hiçbir makamın uluslararası temaslarda zaten kullanılamadığını” belirten Nami, bu söylemlerin toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak bir siyaset olmadığını düşündüğünü belirtti.

Cumhurbaşkanı Tatar ve ekibinin, “federasyon görüşmek anlamsız, iki ayrı egemen devlet görüşelim, bu gerçekleşinceye kadar işbirliği, AB ayrı devlet olarak kabul etmezse görüşmeyelim” şeklinde söylemleri olduğunu ve bunun yeni bir politika olduğunun söylendiğini kaydeden Nami, bu söylemlerin doğru olmadığını zaten yapılan açıklamaların da bir temele dayanmadığını savundu.

1958 yılında Trafalgar’da Kıbrıs’ta iki devlet sloganlarıyla gösteri yapıldığını ve ardından 1960 cumhuriyetinin kurulduğunu, Taksim ve Enosis söylemleriyle 1974’e varıldığını ve otonom devlet ilan edildiğini anlatan Nami, 1983 yılında egemen devlet ilan edildiğini ancak federasyon görüşmeye devam edildiğini kaydetti.
Nami, 1998’de ise Türk tarafının federasyon görüşmelerinin çöktüğünü ilan ettiğini BM’ye de egemenliğimiz tanınmadan müzakere etmeyiz dendiğini, 6 ay sonra İsviçre’de federasyon görüşmelerinin devam edildiğini, ardından Annan Planı geldiğini anlattı.

“3. Cumhurbaşkanı Eroğlu’nın ‘federasyon bitti’ söylemleriyle seçim kazandığını ve federasyon temelli BM belgelerine imza atarak müzakerelere devam ettiğini” belirten Nami, bunları halka yalan söylendiğini gözler önüne sermek için anlattığını, geçmişte yaşananların geleceğe ışık tutacağını, ABAD kararlarına kadar her adımda elde edilmiş kazanımlardan vaz geçildiğini savundu.

“Rum tarafının Türk halkını ayrı egemen kabul edecek bir gerekçe bilen var mı ?”diye soran Nami, tarafların kabul ederse çok büyük kazancı ya da kabul etmezse büyük bir kaybı olması gerektiğini aksi takdirde müzakerelerin bir yere gidemeyeceğini kaydetti.

“Crans Montana’nın bugüne kadar kazanılmamış bir hak olduğunu çözümün tüm unsurlarının masada olduğunun belirtildiğini ve tek eksik olanın irade olduğunun altının çizildiğini” belirten Nami, “Niye kaçtılar çünkü kaybedecek birşeyleri yoktu” dedi.

Nami, yapılması gerekenin bir kez daha kaçarsa ya da referandumda hayır derlerse neler yapılacağının önceden belirlenmesi olduğunu belirtti.
“Zemini oluşturur ve müzakereye başlarsak tek adımda mat edilecek politikalar üretmenin bir manası olmayacağını” ifade eden Nami, işbirliği noktasında bile sadece müzakereler sürerken oluşturulan komitelerde başarı sağlandığını hatırlattı.

Nami, olmayacak söylemler, gerçeklerle ilişiği olamayacak öneriler yapıldığını savunarak, bu inanışla diplomatların bile adanın bir tarafından diğerine geçemediği, Lokmacının açılmasını önermenin vatan hainliğiyle eşdeğer tutulduğu günlere dönmek demek olduğunu ileri sürdü.

Nami, tüm bu gerçekler ışığında yürütülebilir politikalar üretilmesini temenni etti.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz