İsrail’in Gazze Şeridi’ne düzenlediği son saldırılarla bölgede tırmanan gerginliğin, eski ABD Başkanı Donald Trump döneminde başlayan Arap ülkeleriyle ilişkileri normalleştirme sürecini nasıl etkileyeceği merak ediliyor.
Tel Aviv yönetiminin, işgal altındaki Doğu Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa ve Şeyh Cerrah Mahallesi’ndeki uygulamaları, sonrasında Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıları, İsrail ile normalleşme anlaşmaları imzalayan Arap ülkelerinin tepkilerine yakından bakma ihtiyacı doğurdu.
Geçen yıl Tel Aviv yönetimiyle normalleşme sürecine giren Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Sudan ve Fas, yaşanan son gelişmeler karşısında “kınama” açıklamaları yaparak, İsrail’in Mescid-i Aksa’daki Filistinlilere yönelik ihlalleri ve Şeyh Cerrah Mahallesi sakinlerinin göçe zorlanmasına “sert” bir üslupla tepki gösterdi.
Söz konusu ülkelerin bu tavrı, bir bakıma onları “Filistin davasından vazgeçmekle” suçlayan halklarına karşı zor durumda kalmamak için atılmış adımlardı.
Ancak takınılan bu tavırlarda Kudüs’teki gerginlik hattına Gazze’nin dahil olmasıyla bir gerileme yaşandı. Gazze Şeridi’nden İsrail kentlerine roket atılmasının ardından bu dört ülkenin kullandığı üslup nispeten yumuşadı.
Bu ülkelerin yanı sıra -eski ABD yönetiminin İsrail’le normalleşmeye yakın olduğu mesajını verdiği- Suudi Arabistan da iki devletli çözüm olarak bilinen Arap Barış Girişimi temelindeki tutumunu yeniden ortaya koydu.
“Filistinlilerin yanında durduğunu” açıklayan Riyad yönetimi, Filistin halkının başkenti Doğu Kudüs olan 1967 sınırlarında bağımsız bir devleti olmadığı sürece sorunların çözülmeyeceğini belirterek, Filistin’de işgalin her türlüsüne son verilmesi çağrısında bulundu.
Yine bu kapsamda Suudi Arabistan’ın talebiyle İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), Filistin’deki son gelişmeleri görüşmek üzere dışişleri bakanları düzeyinde çevrim içi olağanüstü bir toplantı düzenlendi. Toplantı sonrası yayımlanan bildiride, “Filistin halkına yönelik sistematik bir şekilde işlediği suçlardan, özellikle abluka altındaki Gazze Şeridi’ne düzenlediği barbarca saldırılarla bölgede durumun kötüye gitmesinden tümüyle İsrail sorumludur.” ifadeleri kullanıldı.
Normalleşme anlaşması imzalayan ülkelerde “çift taraflı” tutum
Öte yandan İsrail’le normalleşme anlaşmaları imzalayan Arap ülkeleri ile Suudi Arabistan medyası, Filistin’de yaşananlar konusunda çift taraflı bir tutum izledi. Hazırlanan haberlerde Kudüs’teki Filistinlilere destek verilirken, Gazze’de yaşananlar konusunda sessiz bir tavır takınıldı; İsrail’in düzenlediği saldırılar nedeniyle yaşanan yıkımdan Hamas sorumlu tutuldu.
Kudüs’teki olayların Filistinliler ile İsrailliler arasında çatışma boyutuna dönüşmesinin ardından, aralarında Suudi Arabistan’ın da bulunduğu bazı Arap ülkeleri, gözlemcilere göre, “saldırgan ile saldırıya uğrayanın eşit görüldüğü” bir pozisyon içine girdi; her iki tarafı da yaşananlardan sorumlu tutarak, açıkça İsrail ve Filistin demekten kaçındı.
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan, 21 Mayıs’ta BM Genel Kurulunda yaptığı açıklamada, “Şiddet sadece şiddeti getirir. Şiddetin devam etmesi de sadece yıkım getirir ve çatışmaları alevlendirir.” ifadelerini kullandı.
Bin Ferhan ayrıca, “hangi taraftan olursa olsun şiddet ve aşırılığı kışkırtmayı, tek taraflı tüm uygulamaları ve sivillerin hedef alınmasını kınadıklarını” belirtti.
Hamas’ın popülaritesini artıracak türden İsrail’e karşı bir zafer kazanması istenmiyor
“Arap Baharı” devrimlerinin patlak vermesinin ardından, Suudi Arabistan dahil birçok Arap ülkesinin aralarında Hamas’ın da bulunduğu siyasal İslami hareketlere karşı ortak bir tavır aldığını da hatırlatmak gerekiyor.
Hamas’ın ayrıca, başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ve Arap ülkelerinin çoğuyla gerginlik yaşayan İran ile güçlü ilişkileri bulunuyor.
Bu nedenle söz konusu ülkeler, Hamas’ın Arap dünyasında popülaritesini artıracak türden İsrail’e karşı bir zafer kazanmasını istemiyor. Bu ülkeler aynı zamanda, Gazze Şeridi’nde imar faaliyetlerine katılmak zorunda kalacakları için de bölgede savaşın ve yıkımın devam etmesini arzu etmiyor.
Bazı Arap ve Körfez ülkelerinden sosyal medya kullanıcılarının da yaptıkları paylaşımlarda Gazze’de yaşananlardan Hamas’ı sorumlu tutması dikkati çekiyor.
İsrail’in yaptıkları, dört Arap ülkesinin normalleşme tercihini etkilemeyecek
Diğer yandan İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıları, Kudüs ve Batı Şeria’daki Filistinlilere karşı ihlalleri, Filistin ve İsrail arasındaki şiddetin azalma imkanından söz eden Arap ülkelerinin İsrail’le imzaladığı normalleşme anlaşmalarının Filistin meselesine nasıl bir fayda sağladığına ilişkin de soru işaretleri bulunuyor.
Yine Suudi Arabistan gibi bazı Arap ülkelerinin de İsrail’le normalleşme anlaşması imzalayıp imzalamayacağı merak konusu.
Halkının Filistin davası ve Mescid-i Aksa konusundaki hassasiyetinin farkında olan Riyad yönetimi, yakın zamanda İsrail’le normalleşme konusunda adım atacak gibi görünmüyor.
İsrail’le normalleşme anlaşmaları imzalayan dört Arap ülkesinin ilan ettiği gibi bu anlaşmalar, Yahudi yerleşim birimlerinin inşasını ve Filistin topraklarının ilhakını durduracağı yönündeki hedefleri gerçekleştiremedi. Nitekim, Şeyh Cerrah Mahallesi’nde çıkan gerginlik, İsrail’in Yahudi yerleşimciler lehine Filistin mülklerine el koymak istemesinden kaynaklanıyordu. İsrail yine söylenenin aksine 200 konutlu yeni Yahudi yerleşim birimi inşasına onay verdi.
Sonuç olarak, İsrail’in son saldırıları, yeni bir savaş çıkma ihtimali, Şeyh Cerrah Mahallesi’ne Yahudileri yerleştirme planını durdurmaması ve Kudüs ile Mescid-i Aksa’daki Filistinlilere yönelik ihlallerinin, Filistin meselesini çözmek için İsrail ile geniş ilişkiler kurmanın en iyi siyasi seçenek olduğuna inanan dört Arap ülkesinin normalleşme tercihini etkilemeyeceği görünüyor.